ESERLER

ÇIKTI!



Mustafa Zeki ÇIRAKLI, Hece, Ankara, 2015.



Bilinçli Yazarın Roman Üzerine Görüşlerine Dair Alçakgönüllü Bir Deneme

Mustafa Zeki ÇIRAKLI, Serander, Trabzon, 2015.



Mustafa Zeki ÇIRAKLI, Hece Yayınları, Ankara, 400sf., 2013.


Mustafa Zeki ÇIRAKLI,
VDM Publishing, Saarbrücken, 2010, 188 pages. [ENN Publication List 2010 Germany/Turkey]

(7) OKUMA ALEGORiLERi (Rousseau, Nietzsche, Rilke ve Proust'ta Figürel Dil) Paul de MAN, Çev. Mustafa Zeki ÇIRAKLI, PARADIGMA YAYINLARI, 2009, 356 syf.


Bütün dünyada onbinlerce edebiyat sever tarafından ziyaret edilmiş olan bu platformda şu ana kadar eklenmiş olan "makaleler"e en son çalışmalarımız da eklenerek blog'umuz zenginleştirilecektir. Blog'umuz'un en son güncellenmiş hali ve İngilizce versiyonu çok yakında erişime açılacaktır. İlginize teşekkür ederiz.

Edebiyat Genelinde ve Golding Özelinde İnsan-Günah İlişkisi


Free will or free fall…*


William Golding, “insan günah işlemek için yaratılmıştır… İnsanı serbest bıraktığınızda göreceğiniz şey Rousseau’nun “soylu vahşi”si değil, bir günahkâr olacaktır”1 derken neyi kastediyordu?

Bu yazıda sorunun cevabını genel olarak edebiyatın insana yaklaşımından Golding özeline doğru ilerleyerek arayacağız (mitoloji ve kutsal metinler edebiyatın dışında düşünülmemiştir).

***

İnsanın evrensel tarihi onun iki boyutunun gelişme veya değişme seyrini ortaya koyar.

Bu, alet yapan insan ile mağara duvarına resim çizen ritüel3 sahibi insanın ortak tarihi olarak da özetlenebilir.

Alet yapan insan doğaya, ona hâkim olma ve ondan yarar elde etme cihetiyle yaklaşan “akıllı” insandır.

Mağara duvarına resim çizen ve manevi doyumu ritüel ile arayan insan ise doğadan ve evrenden kendini soyutlamamış, “birlik” duygusunu kaybetmemiş “duygusal/sezgisel” insandır.

İnsan var kalabilmek ve neslini devam ettirebilmek için akla; her tür bencillik, ihtiras ve vahşetin akla tahakküm etmemesi ve evrendeki ahengin bozulmaması içinse “duygu ve sezgi”ye ihtiyaç duyar.

***

Bilindiği gibi, edebiyatı önemli kılan yanlarından biri, onun insan gerçeğine ışık tutmada bilimsel çalışmalara ilham olacak yetkinlikte bir başarı sergilemiş olmasıdır.

Gerek batı gerekse doğu edebiyatının ürettiği sözlü ve yazılı edebiyat verimleri, insanoğlunun karmaşık iç dünyasını, zaafları ve kuvvetli yönleri ile tanımamızda kuşkusuz büyük rol oynamıştır.

Birçok romancı, insan tabiatını, onun kendi içine doğru derinleşen, derinleştikçe karmaşıklaşan yapısını veya toplumla olan genişliğine ilişkilerini ele almış, insan gerçeğini araştırma çabasını sürdürmüştür.

***

Yunan mitolojisi ve Hristiyanlık öğretisiyle beslenen batı düşüncesinde insanın ortak karakteri “başkaldırması” ve “isyan etmesi” olarak algılanabilir.

Birinden hümanizma5, aydınlanma ve onu takip eden iki büyük savaş (belki yakında üçüncüsü) doğmuştur.

Bu Promete’nin mirasıdır.

Diğerindense dünyaya dair iddialarından soyutlanmış, günahkârlık duygusuyla yaralı bir ruhbanlık, asketizm6 ve pasivizm7 doğmuştur.

Bu da Adem’in “ilk günah”ına dayandırılan bir insan anlayışıdır.

Sonuçta her ikisi de içinde huzursuzluk ve çatışma barındıran patalojik bir ruh haline işaret eder görünmektedir. 8

***

Yine mitolojik kaynaklar ve kutsal metinlerden biliyoruz ki, insanoğlunun tarihi aynı zamanda kozmik ahengin sürekli olarak bozulması, ritüelin mütemadiyen yozlaştırılması, aklın şirazesini kaybetmesi, benliğin bencilliğe dönüşerek hakiki bireye yani insana galebe çalması tarihidir.

Uzun insanlık macerası peygamber, filozof, sanatkâr, bilge, hekim ya da meczup olarak nitelendirdiği şahsiyetler aracılığıyla “hikmet” ve “irfan”la tanışmıştır.

Ne var ki, insanın kozmik ahenge müdahalesinden doğan “kötülük (evil),” tarihin üzerinde hep bir karabulut gibi dolaşmaya devam etmiştir.

Örneğin, Tevrat’ta, meleklerin Tanrı’nın yarattığı varlıklar hakkında “ne güzel!” dedikleri, “insanı da yarattı” ifadesini ise sükûtla (yoksa sükut-u hayal mi demeliydim?) karşıladıkları; Kur’an’da ise, yine meleklerin insandan “yeryüzünde kan dökecek, bozgunculuk çıkartacak” varlıklar olarak bahsettikleri aktarılır.4

***

Golding’e dönersek, sözü edilen ifadesinde insanın günaha meyli konusundaki kanaatinin, batı geleneğindeki ilk günah kavramından etkilenmiş olduğu da düşünülebilir, ancak durum tam olarak böyle görünmemektedir.

Nitekim kendisi, sosyal ve kültürel koşullanmalardan ziyade, kişisel gözlemlerinin yanı sıra insanlık tarihine dair yaptığı araştırmaların onun bu yargısını doğrulayacak veriler sunduğu kanısındadır.

Örneğin, The Inheritors (Mirasçılar)9 romanında alet yapan (yani akıllı) ama aynı zamanda bencil de olan insanoğlunun doğa karşısındaki tutumunu yansıtırken, bildik tarihçilerin uygarlığa dair abartılı övgülerini yadsıyan farklı bir bakış açısı geliştirmiştir.

Ona göre H.G. Wells gibi antropologların insanın “ilerleme”sine karşı sahip oldukları inanç sorgulamaya açıktır.10

***

Golding’in The Lord of the Flies (Sinekler Tanrısı)11 adlı romanı da insan doğasıyla ilgili sorumuza verdiği yanıt bakımından ilgi çekicidir.

Bu eserde saflık ve masumluk timsali bir grup çocuğun bir kaza sonrası sığındıkları ıssız bir adada nasıl canavarlara dönüşebildikleri gösterilmektedir.

Düzen bir kere bozulmaya görsün; insan doğasındaki gizli kalmış kötülük güdüsünün uygun ortam bulduğunda nasıl ortaya çıktığını başarıyla gösterir Golding.

***

Oysa sığınılan o ıssız ada ilkin bir cennet gibi görünmüştür.

Ancak olaylar geliştikçe ve çocukların iç yüzleri kendini gösterdikçe adeta cennetten dünyaya düşüldüğünü12 anlayıveririz.

Çocuklar önce uygar dünyadaki gibi demokratik bir düzen kurarlarsa da bu düzenin bencillik ve vahşet içgüdülerine nasıl yenik düştüğünü, korku ile nasıl sarsıldığını görürler.

İnsan doğası karşısında hangi uygarlık kalıcı olabilmiştir?!

Zamanla iyiliğin ölçüsü ve hakikat duygusu da kaybolur.

Ritüel ihtiyacı sonsuzdur ama gayesinden uzaklaşmış ve yozlaşmıştır.

Çocuklar kanlı domuz kafaları etrafında anlamsız danslar ederler ve şarkılar söyleyerek benliklerini saran korkudan arınmaya çalışırlar.

Büyük birlikten kopmuş, ahengi yitirmiş ve evrene yabancılaşmışsanız sizi yalnızlık ve korkudan uydurageldiğiniz hiçbir ritüel kurtaramaz.

Eserin en dikkat çekici sahnelerinden biri, düzeni temsil eden Ralph karakterinin korkuya gerek olup olmadığı yönünde oylama teklif etmesi, oylama sonucuna rağmen çocukların yine de korkmaya devam etmeleridir.

İnsan ruhunun yasaları oylamalarla yapılamaz.

Sayılarla teskin edilemez ruh.

İnsanın egemen olduğu bir dünyada düzeni ve huzuru ebediyen muhafaza olanaksız görünmektedir.

***

Alet kiminin elinde toprağı yaralayan bir süngüdür.

Kiminin elinde toprağın saçlarını tarayan bir tarak.

Ritüel kimine kendini bulma, hakikatin dolaysız duyumsanması ve birliğin engin tecrübesidir.

Kimine ise kendini kaybetme, sadece amaçsız bir esriklik ve duygusal taşma.

Ahlak kimine göre hiçbir şeyi ama hiçbir şeyi karşında savunmasız bırakmamak ve ikiliğe düşmemektir.

Kimine korkularla örülü kurallar manzumesi.

Adalet her şeyin hakkının teslim edilmesidir.

Kimi içinse güçlünün zayıfı kontrolü.

***

Sonuç olarak, bütün insanlık tarihini dikkate aldığımızda, Golding’in göstermeye çalıştığı gibi insanoğlunun günahkar resmiyle karşılaşıyoruz.

***

Neyin iyi, neyin kötü, neyin adil olduğuna dair hiçbir akıl yürütmenin ve kavramsallaştırmanın bize ihtiyacımız olan ölçütleri sağlayamayacağını öne süren Golding, yine de adalete ve iyiliğe “inandığını” söylemekte13 ve bize “içimizdeki adalet duygusunun nereden geldiğini” sormaktadır.14

_____________________

*Kendisiyle yapılan bir söyleşinin başlığı. Golding “free will” yani özgür iradenin bazen “free fall” yani “amaçsız düşüş”e dönüştüğü kanısındadır ve bunu Free Fall (1959) adlı yapıtında tartışmaktadır. (London: Faber & Faber) 1991.

1 1983 Nobel Edebiyat ödülü sahibi William Golding, dünyanın hem düşünsel hem de siyasal atmosferinin çalkantılarla dolu olduğu bir dönemde rasyonalist bir baba ile feminist bir annenin oğlu olarak dünyaya gelmiştir (1911). Bir deniz subayı olarak bizzat II. Dünya Savaşı’nda o ünlü Normandiya çıkarmasına katılmış, savaşı bizzat yaşamış, öğretmenlik yaparken çocukları gözlemlemiş, Oxford’da doğa bilimleri okumuş olmasına rağmen sosyal konulara ilgisi sebebiyle edebiyata yönelmiştir. Golding’in, çeşitli deneyim ve gözlemleri neticesinde biçimsel ve kurumsal Hıristiyanlığı reddettiği bilinmekle birlikte, insan doğası, kötülük ve günah kavramlarına kafa yormuş bir sanatçı olması ayrıca dikkat çekicidir. Mezkur ifade için bkz., Biles, Jack I. (Ed.) Talk: Conversations with William Golding (New York: Harcourt Brace) 1970. s.105. Bilindiği gibi 18. yy. Fransız romantiklerinden Rousseau insanın doğanın kollarına özgürce bırakıldığında kötülüklerden arınarak gerçek anlamda insan olarak eğitilebileceğini savunuyordu. Hatta bu konuyu işlediği Emilé adlı yapıtı oldukça ünlüdür. Soylu vahşi: “noble savage”.

Destanlar, manzumeler, hikayeler, tragedyalar ve tabii romanlar bize bu soylu vahşiyi tanımada önemli ipuçları sunar. Dede Korkut ya da Homeros, Sadi ya da Aristophanes, Rumi ya da Dante yapıtlarıyla onun gizlerine ışık tutmayı başarmış birkaç örnektir. Özellikle 17.yydan sonra gelişen roman, daha detaycı/gerçekçi bir yaklaşımla insan ve topluma eğilmiş, sanatın nihai gayesi olan insan gerçeği sorunsalından asla vazgeçmemiştir.

3 Tanrılı, çoktanrılı ya da tanrısız her tür inanca ait duygusal yoğunluğu olan, adet haline gelmiş ve belli şekillerde icra edilen ayin, tören, merasim.

4 Holy Bible(İncil) (Colorado Springs: International Bible Society) New Edition, 1984. Eski Ahit (Tevrat) kısmında “Genesis” bölümü. Ayrıca Kur’an-ı Kerim, 2/30.

5 Hümanizm “insan sevgisi” şeklindeki gündelik kullanımının yanında felsefi olarak insanı her şeyin ölçütü kabul etme yaklaşımı veya insanı evrenin merkezine koyma tavrı olarak alınabilir.

6 İnsanın günahkar doğuşuna vurgu yapan, sonsuz kurtuluşa dair oldukça kötümser. Ruhban.

7 Dünyevi olan her şeyin terki konusunda ifrat. En belirgin dışa vurumu öldürme/savaş karşıtlığı olarak görülebilir. Örneğin Papa’nın geçtiğimiz kurban bayramında bir kuzunun canını bağışlayıp kutsaması bunu sembolize etmek içindir. Dikkat edilirse Hristiyanlıkta kurban kesme yoktur. “Sana tokat atana sen de yanağını dön” anlayışı. Ancak her ifrat gibi bu da tefriti beraberinde getirmiştir.

8 Bizim mitoloji ve kültürümüzde ise kötülük potansiyeline her ne kadar işaret edilse de insanın yaratıkların en şereflisi olduğuna vurgu yapıldığı görülür. Tanrı’nın insanı kendi suretinde yarattığına, insanın doğuştan tertemiz doğduğuna inanılır.

Buna göre insanın dramı birlik aleminden çokluk alemine inmiş olmasında aranmalıdır.

Özellikle tasavvuf edebiyatı bu düşüncenin işlendiği sayısız örnekle doludur.

Çoklukta birlik deneyimi imkânsız değildir fakat bir “oyun ve oyuncak” olan dünya birlikten kopmanın doğal ortamı olarak sunulur. Ayrıca hatırlayınız, “Eşref-i Mahlukat” tabiri yine Tasavvuf şiirimizde “zübde-i alem” yani alemin özü ifadesi.

9 Golding, W. The Inheritors (London: Faber Faber) (1955) 1990.

10 Biles, J. A.g.e. ss. 109-112.

11 Golding, W. Lord of the Flies (London: Faber Faber) (1954) 1990.

12 Hz. Adem’in cennetten yeryüzüne gönderilişine (fall of Adam) ve Golding’in “free fall” benzetmesine telmih.

13 Biles. A.g.e. ss. 83-87.

14 A.g.e. s. 85.

No comments:

Post a Comment