18 Haziran
*
galiba insan hangi meslekle uğraşıyorsa, o pencereden hayatı yorumlamaya, ve o mesleği belki haddinden fazla önemsemeye başlıyor..
hani bir hikaye vardır, gramer üstadının biri boğazı kayıkla geçerken, kayıkçıya ikide bir soru sorup, kayıkçı da bilemeyince "yazıık, gitti ömrünün yüzde beşi, gitti ömrünün yüzde yirmisi, gitti ömrünün yarısı" diyormuş... sonra dev bir dalga gelip kayık alabora olunca, kayıkçı gramer hocasına yüzme bilip bilmediğini sormuş.. hoca "bilmiyorum" deyince de kayıkçı "o halde, gitti ömrünün yarısı" diye cevabı yapıştırmış..
edebiyat bizi en kritik zamanımızda "boğulmaktan" kurtarır mı?
bilemiyorum.
fakat yine de iyi, nitelikli edebiyatı seviyor, insanı ve hayatı anlamada belki en yararlı alet olarak görüyorum..
edebiyat, gerek kendimize, gerekse çevremize hem kimsenin başaramadığı kadar içerden, hem de kimsenin beceremeyeceği kadar dışardan bakma fırsatı sunuyor diye düşünüyorum..
*
nitelikli edebiyat üretmek elbette öncelikle büyük bir yetenek, ince bir duyarlılık, kıvrak bir zeka, engin bir hayalgücü ve sabırlı bir eğitim gerektiriyor..
benim seninle yaptığım söyleşilerin odağında senin özel hayatın ve tecrübelerinden ziyade, iyi edebiyat üretebilme ve kendi öznel/subjektif/şahsi tecrübelerini insanlık durumunun ortak deneyimine dönüştürebilme potansiyelin yatıyordu.
*
kişisel konuları da seninle elbette paylaştık.. nükteler yazdık birbirimize vs.
bunlarda gerçek ile hayalin sınırlarını çizmek elbette zordu.. hangisi nerde başlıyor, nerde bitiyordu? zaman oldu, bu önemini yitirdi belki çünkü benim için ne söylediğimden çok seninle "söyleşmek" ayrı bir zevk haline geldi.. işte bu eşref dakikalarında "söylenen" bazı sözler senin için "söyleme eylemi"nden daha önemli hale gelmiş olabilir..
*
klişe bir söyleyişle, hepimiz hayatın amatörleriyiz, fakat ancak bazılarımız bu amatörlüğü tatlı hikayelere dönüştürebilme becerisine sahip.. bu elbetteki şart değil fakat hayatı renklendiren bir unsur olduğunu kim inkar edebilir? Molla Cami'nin dediği gibi Tanrı bile kelamında hikayeler anlatmıyor mu? Bir bakıma bizim misyonumuz yazmak, kendimize ve çevremize ait tecrübeleri evrensel öykülere dönüştürmek ve dönüp onları yeniden yeniden okumak değil mi?
No comments:
Post a Comment