ESERLER

ÇIKTI!



Mustafa Zeki ÇIRAKLI, Hece, Ankara, 2015.



Bilinçli Yazarın Roman Üzerine Görüşlerine Dair Alçakgönüllü Bir Deneme

Mustafa Zeki ÇIRAKLI, Serander, Trabzon, 2015.



Mustafa Zeki ÇIRAKLI, Hece Yayınları, Ankara, 400sf., 2013.


Mustafa Zeki ÇIRAKLI,
VDM Publishing, Saarbrücken, 2010, 188 pages. [ENN Publication List 2010 Germany/Turkey]

(7) OKUMA ALEGORiLERi (Rousseau, Nietzsche, Rilke ve Proust'ta Figürel Dil) Paul de MAN, Çev. Mustafa Zeki ÇIRAKLI, PARADIGMA YAYINLARI, 2009, 356 syf.


Bütün dünyada onbinlerce edebiyat sever tarafından ziyaret edilmiş olan bu platformda şu ana kadar eklenmiş olan "makaleler"e en son çalışmalarımız da eklenerek blog'umuz zenginleştirilecektir. Blog'umuz'un en son güncellenmiş hali ve İngilizce versiyonu çok yakında erişime açılacaktır. İlginize teşekkür ederiz.

Edgar Allan Poe’nun Morgue Sokağı Cinayetleri’nde Suç

Bu yazıya, “bir dedektif hikayesi olarak Morgue Sokağı Cinayetleri’nde suçun doğası nasıl ele alınmıştır?” sorusuyla başlamama rağmen, şunu fark ettim:
Bu hikayede, hayatı, insan gerçeğini ve onun önemli bir unsuru olan suç kavramını, karmaşık ve çok yönlü bir hakikat olarak araştırma gayretinden çok, suç eylemini rasyonel aklın konusu yapan ve salt olguya indirgeyen nesnelci bir yaklaşım hakimdir.
Dolayısıyla, bu yazıda, öykünün işaret ettiği tür özelliklerini, suç kavramı ekseninde kısaca ele almaya çalışacağım. Tabii öykünün birçok yönden türün niteliklerini içinde barındırmakla beraber, bunları henüz tam gelişmemiş nüveler olarak barındırdığını ayrıca belirtelim.
***

Morgue Sokağı Cinayetleri ve onun yolunu açtığı dedektif edebiyatı öncelikle Batı’nın sürekli ikili karşıtlıklar üreten hayal dünyası içinde ele alınmalıdır. Bilindiği gibi, ikicilik anlayışı farklı şekillerde batı ruh ve düşüncesinin karakterini belirlemiş, Descartes’tan sonra fizik ile metafiziğin birbirinden ayrılması olarak kendini ortaya koymuştu. Nitekim türün ilk örneği kabul edilen bu hikaye, bir yandan rasyonel aklın sınırlarının zorlandığı, buna mukabil doğaüstü ve irrasyonel alanın bütün gizem ve şiddetiyle duyumsandığı bir dönemi yansıtmaktadır. Burada ortaya çıkan ikili karşıtlık, rasyonel/irrasyonel ayrımıdır ve öykünün hemen her adımında buna işaretler vardır.
***
Morgue sokağında, bir anne ve kızı vahşice öldürülmüş, cesetleri tanınamaz hale gelmiş, birinin kafası, kaldırıldığında bedenden ayrılarak yere düşecek derecede ustura ile kesilmiştir. Dedektif Dupin’in sıra dışı (bir açıdan bakılırsa hayranlık uyandıran) tarafı, böylesine dehşet verici bir olay karşısında dahi suça değil, suçun nasıl işlendiğine odaklanabilmesi, olayı ve unsurlarını nesneleştirebilmesidir.
Dupin’in şahsında dedektifin, insan ve edebiyatın asıl ve asal konusu “insanlık durumu” açısından suçun tabiatına eğilmekten ziyade, suçun nasıl işlendiği ve suçlunun bulunmasına odaklandığı; vicdan, suç, günah gibi konuların değil, analitik akıl ve zekanın ön plana çıktığı görülür. Buradan hareketle, spot ışığı suçun ya da suçlunun değil, aklın ve dedektifin üzerindedir denebilir. Şüphesiz bu, çok güçlü bir soyutlanma ve yabancılaşma yetisi gerektirir. İlk etapta salt rasyonel analizle ilgilendiği için, pathos (empati, sempati), ethos (etik ve ahlak) ve mithos ikinci plandadır. Yani, Dupin olaya kesinlikle duygularıyla yaklaşmaz. O an için olayın ahlaki boyutunu tartışmaz, olayı salt bir vaka ve olgu olarak ele alır. Dolayısıyla cinayet doğaüstü ve yazgısal bir fenomen (ya da Oedipus’daki sfenksin bulmacası) değildir. Akılla çözülmesi mümkün bir bulmacadır sadece.
***

Morgue Sokağı Cinayetleri tıpkı takipçisi olacak çoğu dedektif hikayesi gibi, suçun bizzat kendisine yabancılaşmak zorunda kalır; onu toplumsal bir olgu olarak ele alamaz. Böyle yaparsa dedektif öyküsü olmaktan çıkar ya da onun bir parodisine dönüşür. Suçu oluşturan toplumsal ve çevresel koşullar, suçun aydınlatılmasına hizmet ettiği oranda önemlidir. Suçlu ortadan kaybolmuştur, bireysel veya toplumsal vicdan azabına pek rastlanmaz. Rahatlama, dedektif, suç eyleminin nasıl gerçekleştiğini izah ettiğinde ya da suçluyu yakaladığında gerçekleşir. Bu rahatlama, bir bulmacanın çözülmesinin getirdiği, öncelikle zihinsel bir rahatlamadır.
***

Morgue Sokağı, diğer çoğu dedektif öyküsü gibi okura entelektüel bir ziyafet çeker. Özellikle giriş bölümü bu bakımdan dikkate değerdir. Okura bir pazıl ile bu pazılın yanlış ve doğru çözümleri sunulur. Burada dikkatli bakan göz için, yazınsallık açısından da ilginç noktalar vardır. Çünkü aynı olay, birden farklı şekilde tasvir edilir ve birden çok anlatılır. Dedektif hikayelerinin önemli bir özelliğidir bu. Bu türde, tekil anlatıcı egemenliğinin kırıldığı, yazar-okur-anlatıcı rollerinin zaman zaman yer değiştirdiği görülür. Şöyle ki, cinayetler önce gazeteden anlatıcı tarafından okunur. Sonra olaya yerine giden Dupin’e polis müfettişi tarafından anlatılır. Sonra Dupin incelemelerini yapar ve aynı hikayeyi bir de ondan dinleriz. Bu arada, okur da kafasında kendi öyküsünü yazmaya, pazılı tamamlamaya çalışmaktadır. Dedektifimiz Dupin, salt bir karakter olmaktan çıkarak, hikayenin asıl kurgulayıcısı Poe ile özdeşleşmekte, bir yandan olayla ilgilenirken, okurla, yani bizimle de oynamaktadır. Mesela, olayın çözülmesinde önemli ipuçlarından biri olan pencerenin oynamış çivisinden İngilizce “nail” değil, “ipucu” anlamına gelen “clew/clue” diye bahseder, ki bu kelimenin telaffuzu, Fransızca (olay Paris’te geçmektedir ve dedktifimiz Fransız’dır) “çivi” anlamına gelen “clou” sözcüğü ile hemen hemen aynıdır.
***
Geometri, satranç ve matematiğe yaptığı çok sayıda göndermeden de anlaşıldığı üzere, Dupin’in olayı çözümlerken kullandığı temel araç, rasyonel akıl yürütmedir. Öykünün açılış bölümünde anlatıcı ile Dupin arasında geçen uzunca konuşmada Dupin yöntemini açıkça izah eder. Buna göre, insan aklı tek yönlü çalışan sınırlı bir mekanizma (resolution faculty) değildir. Salt hesaplama (calculation) ile akıl yürütme ve analiz de aynı şeyler değildir. Deha olmayan kişi analiz ve akıl yürütme yapamaz; fakat, dehayı/dedektifi asıl farklı kılan, onun hayal gücünü de devreye sokmasıdır.

Dupin hayal gücü sahibi olmakla hayalciliği de birbirinden ayırır. Hayalci (fanciful), gerçekten uzaklaşıp, yüzeysel ve sıradan olanın tuzağına düşerken, hayal gücünü (imagination) kullanan gerçeğe nüfuz ederek ayrıntıları yakalar ve onları farklı şekilde organize edebilir. Burada polis teşkilatının hesapçı ve hayalci olduğu, dedektifin ise akıl yürütme, analiz ve hayal gücünü kullanan bir dahi olduğu belirtilmektedir.
***
İşin oldukça enteresan tarafı; ve kimsenin aklına gelmeyen, fakat Dupin’in hayal gücünün de yardımıyla ulaştığı gerçek, Morgue sokağındaki cinayetlerde katilin bir orangutan olduğudur. Poe burada yine okurla oynamaktadır.
Cinayeti bir insan işlemiş olsaydı, “suç” kavramını saf ve içgüdüsel vahşeti, sosyal koşullardan soyutlamak bu kadar kolay olmayacaktı. İşin sonunda failin bir hayvan çıkması, Dupin’in duygulardan arınmış salt matematiksel yönteminin ne kadar haklı olduğunu göstermektedir denebilir.

Ayrıca, Poe’nun, orangutan ile başka imalarda bulunduğu düşünülebilir. Sahibinin anlattığına göre, o gün Orangutan onu taklit ederek banyoya girmiş, tıraş olmaya kalkmış ve usturayı da alıp kaçmıştır. Yani, “insana benzeyen, insana öykünen bir hayvandan” söz edilmekte olduğu görülür. Tabii burada hemen, potansiyel suçlu olarak “hayvana benzeyen insan” akla gelmektedir. Böylece, insan ve onun içinde uyuyan vahşet duygusuna atıfta bulunulmuş olur.

Nasıl orangutan umulmadık bir anda pencereden kadınların mahrem odasına dalarak cinayeti gerekleştirdi ise, insanın içindeki vahşet hiç beklenmedik bir yerden ortaya çıkarak mahremiyeti ve masumiyeti imha edebilir. Morgue Sokağı Cinayetleri’nin en önemli mesajı, bu irrasyonel potansiyelin keşfi için rasyonel aklın kullanılması gerektiğidir. Dupin, aklıyla, kimsenin düşünmediği bir ihtimali değerlendirir ve insan(lık) dışı, rasyonel olmayan bir sebep/fail (orangutan) fikrine akıl yürüterek ulaşır. Nitekim şahitlerin anlattığına göre, zanlı anlaşılmaz bir dil kullanmaktadır. Aslında bu orangutanın homurtu ve çığlıklarından başka bir şey değildir ve irrasyonele bir atıftır.
***
Morgue Sokağı Cinayetleri, aynı zamanda düzendışılığa övgü olarak görülebilir. Gerçi, dedektif düzendışı bir kişi olmakla birlikte, düzene karşı değildir. Düzenin adamı olan polislerle girişilen mücadele tamamen entelektüel plandadır. Kurulu düzenin problemleri tek başına çözmekte yetersiz kaldığı fikrini dolaylı olarak işler görünmektedir. Dedektifin bizzat varlığı bunu zorunlu kılar.
Bununla birlikte dedektif Dupin’in bir ailesinin olmaması, bekar yaşaması, doğrudan sosyal düzene dahil olmamasının daha açık bir delilidir.
Dahası, Dupin, duygusallığı yadsıyan, karşılaştığı en iğrenç ve korkunç cinayet karşısında sükûnetini muhafaza eden biridir. Olayın vahametine kendisini yabancılaştırarak tıpkı bir satranç oyuncusu gibi vakayı ve unsurlarını -buna cesetler de dâhil- birer piyon gibi algılamaya çalışır (ve tabii ki daha sonra kadınların yazdığı çoğu dedektif hikâyesinde bile olduğu gibi, aklın ve rasyonalitenin simgesi olarak bir “erkek”tir).
Bu sakinliğini, toplumsal yaşama dâhil olmaması, evinde gündüzleri bile perdeleri çekmesi, loş ışıkta sadece kitap okuyarak, düşünerek ve arkadaşıyla entelektüel sohbetler yaparak yaşamasına borçludur belki de.
Böylece, özelde Dupin karakterinin, genelde dedektifin, özel yaşamındaki yalınlık ve sükûnet ile suç mahallindeki karmaşa arasında bir karşıtlık dikkat çekmektedir. Dedektifimiz, özel yaşamıyla rasyonel olana yakın dururken, karmaşa ve kaosun hakim olduğu olay yerinde suç, suçluluk, dehşet, korku, şaşkınlık gibi hesaba-kitaba gelmez irrasyonel duygular hakimdir.
***
Özetle, Morgue Sokağı Cinayetleri, ve tabii dedektif edebiyatı, batı ruh ve düşünce dünyasının temel karakteristiği olan ikili karşıtlıklar üretme alışkanlığı çerçevesinde ele alınmalıdır. Bu öykülerde özellikle vurgulanan ikili karşıtlık, rasyonel/irrasyonel ayrımıdır ve irrasyonel davranış olan suçun nasıl ortaya çıktığı ve kaynaklarından çok, nasıl işlendiği araştırılır. Öykünün odaklandığı asıl yer dedektifin zihni, kullandığı başat üslup ise aynı öykünün birden fazla anlatılması, nihayetinde pazılın tamamlanmış haline ulaşılmasıdır. Burada dedektif, edebiyatın asıl ve asal konusu olan insanlık durumunu, çok yönlü bir hakikat olarak araştırma gayretinden çok, ortaya çıkmış bir gizemi çözmede rasyonel akıl ve analizin nasıl kullanılacağına odaklanmış olarak görülür. Suç etik bir konu olarak değil, bir analiz verisi olarak değerlendirilir. Suç toplumsal bir olgu olarak da ele alınmaz. Dolayısıyla, suçun tabiatına eğilmekten ziyade, suçun nasıl işlendiği ve suçlunun kim olduğu asıl sorulan sorudur. Burada, dedektifin önemi ortaya çıkar. Dedektif dehadır, deha olmayan kişi analiz ve akıl yürütme yapamaz; fakat, dehayı yani dedektifi asıl farklı kılan, eşsiz hayal gücüdür. Bu sayede, daima basit ve sıradan şeylerin arkasında gizlenen olağanüstü, garip ya da karmaşık cevapları bulabilir, detayları yakalayabilir. Böylece, hayal gücü, rasyonel aklı beslerken, irrasyonel olana yine rasyonel yoldan ulaşılmış olur.



Notlar:

* Ünlü Amerikalı şair, yazar, eleştirmen Edgar Allan Poe (1809-1849) Fransız Sembolizmi’ni, özellikle Baudelaire ve Mallarme’yi derinden etkilemiş; İngiliz edebiyatı etkisindeki Amerikan edebiyatına farklı bir soluk ve kişilik getirmiş; Alman romantizmi ve gotik’i kendine has yorumuyla yeniden üretmiş ve Borges gibi çağın dâhilerine ilham vermiş büyük bir sanatçıdır. Bu büyük sanatçının
bir diğer önemli özelliği ise, Morgue Sokağı Cinayetleri (1841) adlı öyküsü ile dedektif edebiyatının öncü isimleri arasında yer alması; hatta öncüsü olmasıdır. Yarattığı Auguste Dupin adlı karakter ilk dedektif olarak kabul edilmektedir ve dedektif edebiyatının arketipi olarak görülmektedir.

**Irwin, John. T., The Mystery to a Solution, John Hopkins University Press, Baltimore, 1994. Borges, bu öyküyü tam yüz yıl sonra 1941’de “The Garden of Forking Paths” adıyla yeniden yazmıştır.
Bu öykü Dupin’in maceralarının isimsiz bir anlatıcı tarafından aktarıldığı bir üçlemenin ilk kitabıdır. Öykü “Morgue Sokağında İki Taraflı Cinayet (1948) ve Morgue Sokağı Cinayeti (1953, 1987) adıyla Türkçeye çevrilmiştir. Öykünün orijinali için bkz. Poe, Edgar Allan. Tales of Mystery and Imagination, Wordsworth Classics, 2000, ss. 62-90.
***Psikoanaltik yaklaşım ve Lacan’ın deyimiyle söylersek, bu bağırtı ve homurtular toplumsal “sembolik düzen” olan dilin dışında yer alır ve tıpkı dile dökülemeyen bastırılmış duygular gibi tehdit olarak algılanabilir.
Batılı eleştirmenler, bu öykünün psikoanalitik yorumlarını da yapmışlardır. Buna göre, Morgue Sokağı, Edgar Allan Poe’nun bilinçaltını yansıtması bakımından oldukça ilginç ipuçları içermektedir. Poe’nun biyografisinden ve kuzeniyle yaptığı problemli evlilikten yola çıkılırsa bu yorumlar nispeten haklı görülebilir. Bu yorumlara bakılırsa, öldürülen Madam L’Espanaye ve kızı, kaynanası ve karısı olan kuzenini temsil etmektedir. Bkz. Quinn, A. H. Edgar Allan Poe, A Critical Biography, John Hopkins University Press, Baltimore, 1998 ve Muller, John P. & Richardson, William. The Purloined Poe, Lacan, Derrida and Psychoanalytic Reading, John Hopkins University Pres, Baltimore, 1988.

1 comment: