Mustafa Zeki Çıraklı
Suut Kemal Yetkin Edebiyatta Akımlar adlı eserinin önsözünde Romantizmden itibaren bütün edebiyat akımlarının bizde yankı uyandırdığını söyleyerek, çeşitli örnekler verir. Örneğin pek çok Tanzimat yazarı romantizmin etkisinde kalmıştır. Bunlar arasında ilk akla gelen Namık Kemal’dir. Ahmet Mithat ve Recaizade’de de romantik etkiler görülür. Fransız ihtilalinin dünyayı kasıp kavurduğu o dönemde Avrupalıların klasisizme karşı çıkışları, divan şiirine mukavemette yansımasını bulmuştur. Yine iktidar karşıtı özgürlükçü heyecan, padişah otoritesine karşı çıkışta kendini hissettirir. Buna göre, Namık Kemal’de Hugo’nun tesirlerini, Recaizade’de Lamartine’in, Halit Ziya’da Daudet’nin, Tevfik Fikret’te Coppée’nin etkilerini görmek mümkündür.
Gökalp’e göre bir ütopya peşinden gitmek yerine, üstün Türk insanının bozulmamış bedensel ve ruhsal karakteri sayesinde milli kültür yeni bir medeniyet tefekkürü etrafında toplanabilecektir. Gökalp’in bu görüşlerinin Nietzsche’den mülhem olduğunu belirtmeye gerek yoktur. Avrupa hesaba katılacak, fakat “hazır bir elbise gibi giyilmeyecektir.
Tabiidir ki, bu etkiler o dönemle sınırlı kalmamış ve günümüze değin sürmüştür. Cumhuriyet dönemi yazar ve şairleri arasında -üstelik muhafazakarlar arasında- da batılı “cereyan”lar ve yazarlardan etkilenenler olmuştur. Necip Fazıl üzerindeki Baudelaire etkisi ya da Sezai Karakoç’taki T.S. Eliot etkisi zaman zaman tartışma konusu edilmiştir. Batıdaki modernist ve post-modernist edebiyatların da kimi zaman eşzamanlı olarak yazarları etkilediği gözlenir. Türkiye gibi sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel geçişleri görece dar bir zamana hapsetmiş ve sürekli “iki dünya arasında” gel-gitlerle çalkalanan bir ülkede bu etkilerin tam olarak nerede başlayıp nerede bittiğini kestirmek ve niteliğini belirlemek kolay değildir.
Bu etkileri “yerlilik” bağlamında yeniden düşünürken, batılı edebiyat akımlarını yerliliğe “karşı” konumlandırmamak gerektiğinin altını baştan çizmeliyiz. Sevindirici olan, bunun edebi kamunun eriştiği yazınsal bilinç dikkate alındığında artık kolay anlaşılabilir ve kabul edilebilir bir husus olmasıdır. Ayrıca, eskinin basmakalıp ve yalıtkan “milliyetçilik” ya da “ulusçuluk” kavramları yerine daha geçirgen ve görece daha doğal “yerlilik” kavramına sahip olmamız da sevindiricidir.
Bu yazımızda, iki asırdır yoğun batı etkisinde gelişen (ya da o etkiye maruz kalan) edebiyat verimlerimize yerlilik açısından yaklaştığımızda bir eserin “yerliliği”ne ilişkin hangi ölçütleri kullanarak konuşabileceğimizi belirlemeye çalışacağız. Buna göre, bir eserde yerlilik; (1) dil açısından, (2) medeniyet tasavvuru açısından, (3) Tematik/izleksel açıdan ve (4) ahlaksal açıdan ele alınabilir. Bazı eserlere ahlaksal açıdan bakıldığında, (a) toplumcu ahlaka yaslanan yerlilik (toplumcu gerçekçi yerlilik) ve (b) muhafazakar ahlaka yaslanan geleneksel yerlilik anlayışı dikkat çeker. Son olarak, edebiyat bağlamında “yerlilik” kaygısını, hatta bunun incelenmesini yadsıyan ve edebiyatı sadece kendi estetik prensipleri ile değerlendirmeyi öneren ve kuramı önemseyen “salt yazınsal tutum” ve evrensellik anlayışından söz açmak yerinde olacaktır.
HECE DERGİSİ “DÜŞÜNCEDE, EDEBİYATTA, SANATTA YERLİLİK” ÖZEL SAYISI
No comments:
Post a Comment